2 Nisan 2018 Pazartesi

ARTIBİRFAKLA MUTLU ANNE BABA





                                   ARTI BİR FARKLA MUTLU ANNE BABA

Down sendromu nedir? Bunu bir arkadaşımın yeğeni Down Sendromlu doğduğunda araştırmaya başlamıştım. Bebeğe tüm testler yapılmış, anne yaşı genç ve ihtimal bile verilmeyen bir hamilelikten Down sendromlu bir bebek dünyaya gelmişti. Testlerin tarama testi olup tanı koyucu olmadığını o zaman öğrenmiştim. Üstelik anne karnında öğrendiğimizde bu durumun değişmeyeceğini, çarenin aldırmak olduğunu ve bunun da 5 ay civarı amniyosentezle kesinleştiğini biliyordum. Farkındaydım!


Dünyaya bir bebek getirecekseniz eğer, buna hazır olmak gerekir. Bebekler masumdur, şüphesiz çok da sevilirler; bir bebek düşünürken yaşayacağınız uykusuz geceleri, yapacağınız fedakarlıkları, üzerinize düşen sorumlulukları ve birçok yönden değişecek dünyanızı da düşünmelisiniz. Her çift, sağlıklı bir bebek dünyaya getirme heyecanıyla anne-babalığa hazırlar kendini; peki ya öyle olmazsa?

Sorunsuz bir hamileliğim geçti. Hem devlet hem de özel hastaneye gittim. Bebeğim her kontrolde sağlıklı bir bebek olarak görülüyor ve bu bizi çok mutlu ediyordu. Bebeğimin erkek olacağını hissediyordum. Anneler genellikle kız ister ya, hani ilk bebekte bir kızım olsun istemiştim, ne yalan söyleyeyim.

37. haftamda okuldan doğum iznine ayrıldım. Şu zamana kadar normal giden hamileliğimde, ters giden bir şeyler olduğunu hissediyordum. Bebeğin hareketlerinde azalmalar, hızlı tansiyon düşüşlerim beni kaygılandırıyordu. 37. Haftamda doktorumu değiştirmeye karar verdim. Yeni doktorum, bebeğin kan akışlarında sıkıntı olduğunu, suyunun gittikçe azaldığını ve acil takip gerekebileceğini söyledi. Hafta sonuna denk gelen günlerde NST'ye bağlanıp her gün bebek kontrol ediliyordu. Bir iyi, bir kötü... Sonunda yatışım yapıldı. Önce benim ısrarımla normal doğum denemesi ve suni sancı; daha sonra bebeğin kan akımları ile yaşanan olumsuzlukla acil sezaryen. Tabii, doğum sancısını bilenler bilir, o sancıyı çekerken 5 dakika içinde sezaryenle kurtulacağını bildiğim için koşa koşa gittim korktuğum ameliyat masasına. Belden uyuşturulmuş ve zihnim açık, bebeği merakla bekliyorum. Doğunca yanıma alacaklar, fotoğrafımızı çekecekler falan...

Bebek doğduğunda sesini duyamadan, solunum problemi olduğu için hemen başka bir odaya alındı. Ben onu göremedim, tabii ki. Dikişlerim atılıyordu, sezaryen masasındaydım. Doktorum geldi ve "Sana 2'li test yapılmış mıydı?" diye sordu. Evet, yapılmıştı. Çocuk doktorumuz down sendromu şüphesi olduğunu söyledi ama sizin de gözleriniz çekik, öyle bir durum olacağını sanmıyorum, dedi ve geçmiş olsun dileyip gitti. Ben kendi derdime düşmüştüm, onlar down sendromu deyince grip olmuş gibi bir şey algıladım galiba, o şokla. Hiçbir şey aklıma gelmedi, zaten test yapılmıştı, hiçbir şey olmaz, ispatım da vardı, hani. Odaya çıktım. Herkes düşünceli bir şekilde tebrikler, aramalar, mesajlar... Bebek yok, solunum sıkıntısı var, küvezde. Ama ben emin ellerde, nasıl olsa geçer diye rahattım. Süt sağıp verme çabaları, gelen misafirler, benim ağrılarım derken saatler geçti. Bana bebeği görebileceğimi söylediler, dikişlerim yüzünden zor zahmet bebeğin yanına gittim. Küvezde bir sürü bebek, her biri anne kuzusu. Herhangi birini senin deseler, inanacağım, çünkü kucağıma almamışım ki, anneliği tatmamışım. Camın arkasından sevdim, biraz ağladım ve sanki bana ait olduğunu hissedemeden geri döndüm. Evet, bir bebek doğurmuştum; ama anne olamamıştım. Günde 5 dakika ancak görüp çıkabiliyordum.

            Gece olduğunda doktor geldi ve bebeğin kan ile ilgili bir problemi olduğunu, ayrıca ilk kakasını yapamadığını ve acil olarak Ankaraya sevk edilmesi gerektiğini söyledi. Tabii ki ben artık ağlamaya başlıyorum. Ne oluyor, ne bitiyor? Gayet sağlıklıydı. Down sendromu diyorlar ama öyle bir şey yoktur bence çünkü benim başıma böyle bir durum gelmezdi. 3 gün sonra eşim ve dayım ambulansla bebeği Ankaraya götürdüler. Ben de hastaneden çıktım, evdeyim. Sanki bebek yarın gelecek gibi sürekli süt sağıyorum. Baba da şaşkın, aileler de çaresiz. Neyse ki emin ellerde diyoruz, iyileşecek, gelecek. Evimizi süsleyeceğiz, mevlüt yapacağız, loğusa şerbetleri her şey hazır. Küvezde bir fotoğrafı var elimizde, herkese onu gösteriyoruz. Sonuç net: Babaya benziyor.

Ertesi gün eşim ilk mesai saatinde doktorlarla görüştü ve telefonda bana oğlumuzun doğuştan gelen bir hastalığının olduğunu, ilk kakasını yapamamasının bundan kaynaklandığını ve bu yüzden ameliyat olması gerektiğini söyledi. Bunun üstüne artık yüreğime ilk ağırlıklar binmeye başladı. Ameliyat kelimesi hafif bile olsa korkutucu gelir insana.. Söz konusu evladın olunca kabus gibi. Sardılar beni çarşaflarla, dikişlerim açılmasın diye doğru Ankara’ya. Yoğun bakım önüne oturduk, doktorlardan bilgi almak için bekliyoruz. Doktorlardan birisi çıktı teker teker anlatıyorlar her hasta yakınına. Bize, "Downlu çocuğun ailesi siz misiniz?" diyerek seslendi. Eşimle birbirimize baktık, test yapıldı mı ki diyebildik. Doktor %90 down sendromlu dediğinde ilk şoku yaşadık ve doktora kızdık, profesördü ve bir şeyden anlamıyordu, biz biliyorduk, yoktu öyle bir şey! Neyse, önemli olan şu anki durumu diyerek geçiştirdik ve Hirschsprung hastalığı olduğunu ve ileriki bir tarihte ameliyat edilmesi gerektiğini öğrendik. Bunun yanında kan değerlerinin trombosit düşüklüğü olduğunu ve gözlem altında olması gerektiğini, hatta ileride kemoterapi görebileceğini söylediler. Dile kolay geliyor ama saçlarımı beyazlatan ve 2 ay süren hastane anılarımı, duygularımı ve o atmosferi kelimelere sığdırmak güç.

Yoğun bakım malum; bebeği görmemize izin verilen yarım saat ve her içeri gidişimizde uyuyor bebek. Camın arkasından seviyorum, acaba ölecek mi? Ölse ne yaparım? Hep hastanelerde mi kalacak? Çok mu kötü bir hayatım olacak? Sorgular ve sorular oldukça fazla. Derken bir gün 20 günlük falan, kalp grafiği çekmek için kucağına almak ister misin dediler. Nasıl istemem, aldım kucağıma, bir koridor boyu taşıdım. İşte o zaman o heyecan hala içimdeydi. Kendi bebeğimi taşıyordum, kokusunu duydum. Daha çok inandım, daha çok güçlendim. Anneliği o zaman hissettim. Varsın down sendromu olsun, yeter ki benimle kucağımda olsun dedim, sağlıklı olsun dedim.
Down sendromu kesin tanı kan testi ile olduğu için bize sonucun ulaşması, durumu kabullenişimizden çok sonra oldu. Beraberinde yaşadığımız hastalıklar, yüz görünümü, doktorların verdiği yüzdelerle, biz durumu kendi içimizde netleştirmiştik. Down sendromunu bir kenara bırakıp bulunduğumuz o hastane sürecinden bir an önce kurtulmak en çok isteğimizdi. Sıcaklığını hissettiğim andan itibaren anneydim ve oğlumun hep yanımda olmasını istiyordum, bu duyguyu doyasıya yaşamalıydım, ne olursa olsun..
        Hastaneden ayrıldığımızda gönlümüzde mutluluk, aklımızda ise milyonlarca soru vardı. Normal bir bebeğiniz olduğunda size ihtimallerden bahsetmezler. Tüm ihtimaller sağlıklı insanlarda da vardır, ama söz konusu down sendromu olduğunda fazladan gelen kromozon birçok hastalığa neden olmakta, geriden gelen gelişimin ve zihinsel güçlüğün yanında düşük bağışıklık sistemiyle tüm hastalıklara yakalanma riskini artırmaktadır. Bu yüzden doktorlar size 'bebeğiniz hayırlı olsun' yerine 'Allah kolaylık versin' derler.
İlk zamanlar oğlumun yüzüne bakıp bakıp ağlıyordum, çok masumdu, çaresizdi; her bebek gibi.. Neden ben, neden bilemedi bu doktor, hangi günahın bedeliydi, niye bunca hastalık yaşadı benim oğlum? Gibi birçok soru beynimi kemirip duruyordu. Çocuğum down sendromluydu ve ben bunun nedenini asla bilemeyecektim. Biraz kafa karışıklığı ve üzüntüden sonra kendime geldim ve bardağın dolu tarafını görmeye ve gereken neyse onu yapmaya başladım. O, bu dünyaya gelen özel bir bebekti.
Şimdi oğlum büyüyor, 1 yaşında ve biz onu çok seviyoruz. Her çocuk gibi özel bir bebek. Her anne baba gibi; ama onlardan biraz daha fazla ve farklı kaygılarımız var. Başarı, mutluluk, sevinç, anne babalık duygularını sonuna kadar, en derinden yaşıyoruz. Bu durum bizim sınavımız mı, ödülümüz mü inanın bilmiyoruz; ama onun bu farklılıkla hayatımıza kattığı güzellikleri görmeye çalışarak yaşıyoruz. Eğitimine, sağlığına biraz erken ve fazlaca çaba gösteriyoruz. Başarı hikayeleri okuyup hedef alıyoruz. Boşvermiyoruz, büyür gider işte demiyoruz. Ona her gün yeni bir beceri kazandırabilmenin çabasıyla emek veriyoruz. Babası ben ailemiz ve tüm sevdiklerimizle birlikte, elele.
"Acınası değil, mutlu bir hayatımız var. Artı bir farkla yarın bize ne getirir bilmiyoruz? Bu eksi bir sizlerde de öyle değil mi? Öncesine bakıyorum, ne kadar çok endişe ve üzüntü duymuşum. Şimdi ise durum farklı; her gece oğlumu öpüyor, sağlıklı geçirdiğimiz her güne dua ediyorum. Yarın için heyecanlıyım, umutluyum. Artı bir farkla mutluyum. Emekle, çaba ile yarınımıza hazırlık yapalım, gerisi takdir. Yarınlarımız hep güzel olsun.
 Son olarak; 'Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?' (Şems-Tebrizi)"

Hayatınızın altı üstünden güzel olması dileğimle...

                                                                           

                                                                                          Kübra KARA EŞTÜRK


1 yorum:

  1. Okadar güzel içten samimi ve herkesten anlatmissin ki ağlayarak okudum sonuna kadar çünkü yunus emreyle bizde benzer şeyler yaşadık (lösemi haric) ... tek uzak sağlık gerisi yol bulur ve vakti gelip de evlatlarımız hazır olunca hak olur inaniyorum. .. yüreğine sağlık canım....

    YanıtlaSil

Yağız Mert’in Eğitim Yolculuğu: Umut ve Mücadele

Yağız Mert’in Eğitim Yolculuğu bir umut ve kabulleniş İlk adımlar Yağız Mert doğduğu an, bir buçuk ay süren bir hastane süreci başladı. ...